TÜRKİYE BAĞLAM VE YANITI

Türkiye Bağlamı

Suriye’den Türkiye’ye büyük çaplı göç yaşanırken Türkiye kendi ulusal göç politikalarını belirlemiştir. 2013 yılında çıkarılan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye’de kamu göç politikası sisteminde hak temelli yaklaşımı yerleştiren ilk mülteci kanunu ve ilk geçici koruma kanunudur. Kanun aynı zamanda uluslararası koruma ve göç işlerini yönetmek üzere İçişleri Bakanlığı bünyesinde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) kurulmasını öngörmüştür. Yeni göç politikası hem Türkiye’ye Suriyeli akını hem de Türkiye’nin son 15 yılda evrilen göç kimliğinden etkilenmiştir.

Türkiye 1960’lardan bu yana Batı Avrupa’ya göç veren ülke olarak tanınmaktadır. Ancak 2015 yılında dünyada en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke konumuna gelmiştir. Mayıs 2019 itibarıyla, Geçici Koruma Altındaki Suriyelilerin sayısı 3,6 milyonu aşmıştır (1.056.957 erkek, 833.594 kadın, 891.828 erkek çocuğu, 809.335 kız çocuğu; 3RP Türkiye Bölümü 2019-2020). Bu nüfusun %96’dan fazlası, kentsel, kent çevresi ve kırsal alanlarda ev sahibi topluluk içinde yaşamaktadır. Nüfus oranları, 2023 nüfus tahminlerine şimdiden ya ulaşmış ya da tahminleri aşmış durumdadır.

Geçici Koruma Altındaki Suriyelilerin çoğunluğu, Türkiye’nin güneydoğusundaki kentlerde yaşamaktadır. Buralarda, Suriyeli nüfusun yerli nüfusa oranı %15’ten yüksektir (GİGM, TÜİK, 2017).

Öte yandan, çok sayıda Geçici Koruma Altındaki Suriyeli, Türkiye’nin diğer bölgelerine gitmiştir. İstanbul’da yarım milyonu aşkın mültecinin yaşadığı tahmin edilmektedir ve bu durum İstanbul’u Türkiye’de en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan kenti yapmaktadır. Ayrıca İzmir, Ankara ve Türkiye’nin diğer büyük kentlerinde de büyük göçmen kitleleri vardır. Türkiye, bunlara ek olarak, Suriye dışındaki ülkelerden gelen 400.000’i aşkın mülteciye de ev sahipliği yapmaktadır.

Büyük Suriyeli kitlelerine ev sahipliği yapan belediyeler açısından bu durum, artan mal fiyatlarının yanı sıra, sağlık, eğitim, sosyal hizmetler, su ve elektrik temini, atık yönetimi, itfaiye hizmetleri, dinlenme ve kamusal alanlar gibi belediye hizmetleri üzerinde benzeri görülmemiş bir baskı yaratmıştır. Mevzuatta yapılan son değişiklikler, Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay gibi büyükşehir belediyelerinin görev ve yetkilerini, halihazırda hizmet verdikleri kentsel alanlara ek olarak kırsal alanları da kapsayacak şekilde genişletmiştir. Böylece, bu üç büyükşehir belediyesi için, Suriyeli nüfus, yakın zamana kadar hizmet vermeye başladıkları kırsal nüfusun üzerine eklenmiştir.

Bu durum ev sahipliği yapan belediyelerde sosyal uyum bakımından gerginlikler oluşmasına yol açmış, ev sahibi topluluklar ile Suriyeli mülteciler arasında şiddet olayları, 2017 yılının ikinci yarısında, 2016 yılının aynı dönemine göre üç kat artmıştır. Mülteci karşıtı şiddet potansiyelinin en yüksek olduğu yerler, ev sahibi toplulukların Suriyelileri kültürel bakımdan farklı, kendi işleri için rekabet ediyor, kamu hizmetleri ve yardımlarda kayırılıyor olarak algıladıkları İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde yoğunlaşmaktadır.

Öte yandan Türkiye, özellikle doğusu ile batısı arasında önemli kalkınma farkı olan, önemli bölgesel sosyo-ekonomik eşitsizlikler barındıran bir üst-orta gelirli ülkedir. Medyan hane gelirinin %50’sinin altında yaşayan nüfusun %32,5’i Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşamaktadır. İşgücüne katılım oranları da büyük değişkenlik sergilemektedir. Buna göre, bu oran bazı bölgelerde %38 iken diğer bazı bölgelerde ise %60’ın üzerindedir. Bunun başlıca nedeni, OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin en düşük ortalamaya sahip olduğu kadınların işgücüne katılım oranındaki önemli farklılıktır. Ayrıca, eğitim düzeyi, insana yakışır işler, hane geliri, altyapı ve hizmetler bakımından ağır sosyo-ekonomik, bölgesel, kentsel-kırsal ve toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler mevcuttur.

Türkiye’de dengeli bölgesel kalkınmaya odaklanan ulusal kalkınma planlarının başlatılması yoluyla bölgesel eşitsizlikleri ortadan kaldırma çabaları 1960’ların ortalarından beri devam etmektedir. O zamandan beri, sektörel yatırım programları ve altyapı yatırımları, Türkiye’de bölgesel kalkınma sorunlarını gidermeye yönelik en önemli kamu politikalarını oluşturmuştur

Türkiye'nin Yanıtı

Türkiye, tesis edilen ulusal iltica çerçevesi dahilinde ve ortakların Türkiye Hükümeti’ne verdikleri desteklerler, Suriye krizine yanıtta güçlü ulusal sahiplenme ve liderliğiyle sürekli ön planda olmuştur. Ülkeye kabul işlemlerinde kapasitesini sergilemeye devam eden Türkiye, Geçici Koruma Yönetmeliği ile de, sağlık, eğitim, istihdam ve sosyal hizmetler gibi ulusal sistemlerine Suriyelilerin erişimini sağlamaktadır (Geçici Koruma Yönetmeliği, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91nci Maddesi uyarınca hazırlanmıştır).

Belediyeler ile birlikte, yerel ve Bölgesel Kalkınma Ajansları gibi yerel ortaklar, mülteci yanıtında ön saflarda yer almış ve Türkiye’de bölgesel kalkınmanın kurumsallaşması ve yerelleşmesine katkıda bulunmuştur.

Türkiye, Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı (3RP) kapsamında, diğer şeylerin yanı sıra, uluslararası toplumdan önemli miktarda yardım almaktadır. 2018 yılında, 1,69 milyar ABD Doları değerindeki çağrının %83’ten fazlası karşılanmıştır. Planda belediyelere verilen destek büyük yer tutmakta; bu destek gittikçe artan oranda uygulamaya aktarılmaktadır. 2014 yılından bu yana 3RP ortakları tarafından belediyelere 50 milyon ABD Doları değerinde destek sağlanmıştır. 2017 yılı itibarıyla, 447.000’i aşkın Geçici Koruma Altındaki Suriyeli ve ev sahibi topluluk mensubu, belediyelere sağlanan atık yönetimi, atıksu arıtma ve itfaiye hizmetleri desteğinden yararlanmıştır. 2018 yılı itibarıyla, 66.867 Suriyeli ve ev sahibi topluluk mensubu (yaklaşık %55’i kadın olmak üzere), geçim imkanları desteğinden doğrudan yararlanmıştır.